Tuesday, March 27, 2007

Hoşçakal minik prensesim:...((

Bu gün hem bizim için hem bir tanecik kızımız Shine için zor bir gün oldu. Yarın sabah erkenden eşimle Viyana'ya uçuyoruz. Orada yaşayan eşimin lise arkadaşını ziyaret etceğiz. Hemde minik bir bebekleri var onu seveceğiz hoşgeldin Deniz diyeceğiz. Her şey çok güzelde birde Shine dan ayrılmak yokmu. Çok zor oldu. Bu gün sabah erkenden onu köpekler ve kedilerin kaldığı bir otele yerleştirdik. Kalacağı otel çok güzel yakınında başka köpekler falanda var onlarla uzaktanda olsa koklaşıp oynayabilecek ama yinede ayrılmak özelliklede onu parmaklıkların arasına koyup gitmek beni çook üzdü. Benim küçümencik kızım sakın seni bırakıp gittiğimizi birdaha gelmeyeceğimizi düşünme. 6 gün sonra yine beraber olacaz:..( Bu fotografta gitmeden önce banyo yaparken çekildi. Canım pamuk gibi oldu... Bu arada gercekten otelı cok guzel hazırlamıslar. Hayvanlara verilen değer gerçekten takdiri hak ediyor. 40 m2 bir alanı ve özel bahçesi var. Oyuncaklarınıda doldurduk içine. Umarım korkmaz oradaki çalışanlardan falan çünkü anlamışsınızdır çok nazlıdır...


Monday, March 26, 2007

İkinci el cennetiiiii!!!!!

Geçen gün eşimle belediyeye bir işimizi halletmek için gittiğimizde herzaman alışveriş yapmayı ve gezmeyi çok sevdiğimi söylediğim ikinci el satış yapan mağazaların bir fuar açacağını öğrendim. Tabi bu benim için muhteşem bir haber. Birde fuarın konusu 60'lı yıllar. Neyseki bir şekilde fuarı bulduk ve gittik. OFF çok güzeldi. birsürü kringwinkel mağazası ayrı ayrı standlarda gerçekten özenerek biriktirilmiş 60 lardan kalma mobilyalar, aksesuarlar, giyecekler, tabak çanak elektronik eşyalar, oyuncaklar yani aklınıza ne gelirse. hemde çok uygun fiyatlarla. Birde aşama doğru %50 indirimde yaptılarki tam oldu. Gerçi pek birşey alamadım. Büyük parça bişeyler hiç alamadım çünkü fuar alaını bilmediğimizden arabamızı epey uzağa park etmişiz. Taşıyamayacaktık. Ama gezmek ve karıştırmak çok eğlenceliydi. Aldığım bir kaç şeyin fotolarını çektim...




Bu şirin kahvaltı setinin daha önce ikinci el satan bir sitede sadece çukur kasesini yani kafa bölümünü görmüştüm ve çok beğenmiştim. Ama gerçektede benim setinialdığım paraya çukur kasesiini bile alamazdım çok ciddi paraya satıyordu. Bu parçayı kapattığım için birde bu işi %50 indirime denk getirerek yaptığım için mutlu ve gururluyum:))) hehehe


























Porselen demliğin desenleri çok şık. Meksika yapımı. Renkler söylüyor zaten değilmi...











Eşim ve kupası:)) böyle komik fotolarda çektik benimde var
ama yayınlamıycam :)))

Müzik müzesi

Birkaç gündür yazacak baya şey olmasına rağmen bir türlü bloguma bişeyler yazamadım. Ama bugün kararlıyım hepsini birr bir anlatacağım. Geçen hafta perşembe günü Yeşimi mutfağından kaçırdım ve beraber müzik müzesine gezmeye gittik. Valla epey bir gezdik dolaştık. Bir sürü enstrüman gördük vehatta dinledik.Oldukça keyifli oldu. Müzeden sonrada eve geri dönmedik. Müze çevresindede gezimize devam ettik. Güzel binalara ve bahçelere baktık. Birde dönüşte market tururmuzuda yaptıktan sonra epey yorgun bir şekilde eve döndük. Yeşimcim çok tatlı ve içten biri, birbirimizin yalnızlığımıza iyi geldiğimizi düşünüyorum. Kocamaaan öpücükler Yeşimcim:)) Şimdi şu çok güzel binadan fotoları dizelliim. Bu arada bina belkide müzeden daha güzeldi. Belçikada başlayan art nouveau akımıın en güzel örneklerinden biri. Müzede çeşitli ülkelerin müzik aletlerini veya 1600 yıllardan kalma müzik aletlerini görebiliyorsunuz. Girişte size bir kulaklık veriyorlar ve bu kulaklıklarla sergilenen müzik aletinin önüne gelince onun sesini duyabiliyorsunuz.

















Belçikanın sömürgesi olan Kongo'nun müzik aletleri.




O kadar güzellerdiki hepsi birer heykel gibi büyük bir özenle yapılmış. Sömürgeciliğin ne acı bir durum olduğunu insan bir kez daha fark edip düşünüyor. Böylesine köklü vezengin bir kültürü yalnızca güçlü olduğunuz için insanlardan çalmak ve üstüne üstlük halen o hırsızlığa devam ederek buna birde dünya kültürüne sahip çıkıyormuşsunuz gibi bir maske giydirmek... Neyse kesinlikle en beğendiğim bölüm Kongo bölümüydü.



BİNADAN...















Her piyano ve klavsenin kapakları birer tablo gibibydi. Hatta sadece sergilenen kapaklar bilevardı.



















Burasıda müzeden sonra gördüğümüz bir restaurantın girişi. Valla girişi bile acaip güzel içini tahmin edemiyorum bile. Ama çok şık gerçektende biz çok beğendik... Valla daha elimde baya foto var ne yayınlıyacağımı bilemedim.Aralarından bunları seçtim artık:)))

Wednesday, March 21, 2007

Çiçekler

Ne zamandır dikilmeyi bekleyen çiçeklerimi rüzgara aldırmadan bu sabah dikmeye karar verdim. Çiçekleri alıp dikmessem onları küçük daracık saksılarında bırakırsam kendimi çok kötü hissediyorum. Neyseki bu suçluluk duygusundan kurtuldum. Yüzümü bile yıkamadan bu işi hallettim. Umarım bir aya kalmaz lalelerim açacak. Ve karanfillerim missss gibi kokacaklar.






Ah Shine AHHHHH

Shine hanim çişini yapıyor şu surata bakarmısınız, birde duruşa. Eciş bücüş pamuk prenses.
Yanda Shine ın odasını görüyorsunuz. Toz bezini paramparça yapmış. Gördüğümüz küçük siyah noktalarda malum kakacıkları:))

Tuesday, March 20, 2007

Kocaman kalori külahlarııııı!!!!

İnanın bu küçük olan kulah. Daha büyükleride var. Ama gecenin bir yarısı bu delicesine soslanmış patates kızartmaları Belçikanın vazgeçilmez yiyeceği. Çokta pratik olduklarından ve geç saatlerde 2. seçenek döner haricinde hiiiiçç bişey bulunmamasından hiç acımadan miğdeye indiriliyor. Valla güzelde oluyor ne yalan söyliyim:)) Bir sürü çeşit sosta bulunmakta. Benim favorim amerikan:P












Eşimde gecesini tatlıyla şenlendirmek istedi. Bunlar bizim İzmir lokması denen lokmalara benziyor. Ama kızarttıktan sonra şerbete atmıyorlar. Üstüne pudra şekeri döküyorlar. Ama en çok wafelların ve bu lokmaların satıldığı şeker gibi arabalara bayılıyorum ben








Bugün

Geldiğimden beri hala buralara alışamamayı yaşıyordum. Neyseki bugün biraz bu psikolojiyi üzerimden atabildim. Daha önce yazdımmı hatırlamıyorum ama haftada 2 akşam eşimle ben flamanca kursuna gidiyoruz. Kurs saat 18:00 ile 20:30 arasında sürüyor. Hava tüm gün çok dengesiz ve epey soğuktu. Yine kapı dışına çıkmaya üşendim yani. Ama allahtan güzel bir gece geçirdikte moralim biraz yerine geldi. Yandaki manzara kursta ders arasında çekildi. Tabiki biraz Photoshop uygulandı...

Eşim işten dönüşte... Arabayı park ederken bende pembe patiklerin fotolarını çekiyordum. Sonrada paparazzi gibi Barışcığımın fotolarını çektim gizlice. Ama bu poz verilmiş hali... Bu arada camda asılı duran kar süslerim hala son bir kar ümidimi sembolize ediyor:p
Yeni kurs binamız... Eski bina çok güzeldi. etrafı yeşillikti. Şimdi ise bu inşaatın içindeyiz benim hoşuma gitmiyor. Eski binaları herzaman tercih ederim.



Kurstan sonra birşeyler yapmaya karar verdik. Ara sıra Gent merkezde gittiğimiz janiver içtiğimiz bara doğru giderken (o barın sahibi duvardaki resimdeki adam oluyor) hemen yanında yeni bir yer keşfettik. Bara fotograftaki bu miniminnacık sokaktan gidiliyor. Buraya hep bayılırım biraz beni orta çağın karanlık sokaklarına götürür aklıma veba salgını gelir:) ama yinede çok güzel bir yer. Bu sokağın sonunda Hot Club de Gand'ı bulduk. Sokağı gibi küçümencik bu barda harika Jazz yapan bir grubu dinledik. Öyle küçük bir mekanki neredeyse yarısı sahneydi. Çokta kalabalık olması nedeniyle bizde neredeyse sahnede oturdu. Ama ben epey beyendim müziği. Piyano, kontrbas ve davul vardı sahnede. Sonra çıkıp biraz dolanalım dedik. Ve biraz foto çektik orda burda...














Arabaya binip eve dönerken birde baktık bir festival. Gerçi saatin geç olmasından dolayı bir çok yer kapanmıştı hiç bir şeye binemedik ama biraz tıkınıp foto çekmeye devam ettik. Bir gün erken saatte gidicez çünkü suyun içinde kütüklerle kayılabilen oyuncaktan var hemde bir kaç katlı olanlarından. Bu festival alanlarında adım başı Belçikanın ünlü yiyecekleri olan patates kızartması ve waffel bulabiliyorsun.


İnsan beceremesede neden şu aptal aletlerden kendini alamıyor. Bazı tipler tüm gecelerini bu aletlerin başında geçiriyor. Valla bende her gördüğümde ya bir daha denesekmi diyorum...

Soursop Juice

Taaaa İstanbul'a gitmeden önce Yeşimin mutfağından sevgili Yeşimcimle alış-veriş ve gezip tozma üzerine bir gün yapmıştık Brüksel'de. İşte o gün şu yanda görülen lezzetli kutu meyve suyunu abuk subuk ama güzel paketli şeyler satan bir japan marketinden almıştık. En sonunda bugün açıp içmek aklıma geldi. Valla baya güzelmiş bu Soursop juice. Markette üzerindeki meyvaya benzer bir meyvada görmüştük aslında onuda alıp denemek lazım. Uzak doğu mutfağına açıkçası hiç alışamıyorum ama sebze ve meyveleri hoşumagidiyor. Ayrıca bu içeceğin güzel yanı çok yüksek oranda c vitamini içermesi. Bulabilenlerin denemesini öneririm...

Pembe patik

Bu patikleri örmeye başladığımı daha öncede söylemiştim fakat üşengeçliğimden bir türlü fotosunu çekip yayınlayamamıştım. Neyse bu gün bir foto çekeyim artık dedim. Fakat patikciğimin hala süsü püsü eksik. Ne yapalım süsleyince bir daha yayınlarım. nasıl ördüğümü merak eden olursa burdan detaylı bilgi veririm. Aslında herhalde hızlı örgü örebilenler için çok pratik bir model ama benim gibi lastik örerken bile aklınız karışıyorsa biraz sıkılabilirsiniz. Ama yinede zor bir model değil:))

Monday, March 19, 2007

Şekerleme

Bu aralar öyle güzel uyuyorumki çok mutluyum. Hiç adetim olmayan öğle uykusuna bile yatıyorum ve buna bayılıyorum. Umarım bu uykuculuk hep devam eder. Çünkü genelde uyku sorunu olan fakat uyumayı rüyalar görmeyi çok seven biriyim. Bazen uyumaya uykunuzun gelmesine öyle hasret kalıyorsunuzki göz kapaklarınızın yavaşş yavaşşş inmesi esnemek içinin yavaş yavaş geçerek rüya ile gerçeği ayırt edemez hale gelmek ne hoş bir durum. Hep özenmişimdir başını yastığa koyar koymaz uykuya dalan insanlara bu aralar bende bu şanslı özelliği yaşıyorum. Buarada başladığım patiğin ancak bir tekini bitirebildim baya şirin oldu ama birazdan güzellik uykusuna yatacağım için şu anda kalkıp fotograf makinasını alıp fotograf çekmeye çok üşendim. Tv nin karşısında sıcacık batteniyemle kısa bir rüya gezisine çıkıyoruz. Shine da benimle geliyor. Hoşçakalııınnn

Thursday, March 15, 2007

Patikler

Türkiye'de anneme bir tane yeni öğrendiğim bir modelde atkı ördüm. Aynısından kendimede bir tane yapacağım o zaman adım adım modeli anlatırım. Ama şimdi bir tane patik örmeye başladım. bu modeli Tv de Deryalı günler proglaramından öğrendim. Adım adım bunuda anlatmak istedim (tabiki sorunsuz becerebilirsem) :)) Kabaca anlatayım... 37-38 numara ayaklar için 44 ilmekle başlıyoruz. Eğer daha büyük veya daha küçük yapacaksanız 8 ilmek arttırıyorsunuz veya eksiltiyorsunuz. 2 ters 2 yüz 20 cm falan örüyorsunuz. Evet henüz bu aşamadayım fotoda görülen gibi. ilerledikçe buradan anlatacağım neler yaptığımı. :))

Geri dönüş...

Ve üç hafta sonra yeniden evimdeyim. Türkiye'de ailem ve sevdiklerimle çok mutluluk verici 3 hafta geçirdim. Bu aradada blogu baya boşladım. Ama sanki bilgisayarın başında geçireceğim az bir zaman bile bana büyük bir kayıp gibi geliyordu. Anneciğimin dizinin dibinden ayrılmayı hiç istemiyordum. Zaten ayrılık günü yaklaştıkça içimdeki acıyı hiç bir şekilde anlatamam. Uzakta olmak gerçekten benim için çok acı dolu oluyor. Hiç alışamıyorum halen küçük bir çocuk gibi hissediyorum kendimi. Bu arada tabiki kendi evimdede baya bir değişiklik olmuş. Bahar kendini iyiden iyiye hissettirmiş. Hava çok güzel pırıl pırıl bir güneş var ve açıkçası istanbulun havasından sonra buradaki havada çok temiz geldi. Bahçemizdeki baharın renklerini taşıyan güzelliğin fotolarını çektim paylaşabilmek için. Kurumuş olan çalıların üstünde uğur böcekleri konmuş güneşleniyordu benim gibi. Ve heryerden çiçekler tüm tazelikleriyle mutsuz yüzümü aydınlattı...
















Gitmeden önce ektiğim cerry dometes tohumlarım çimlenmiş. Ve minik fidelere dönüşmüş. Beni çok sevindirdiler...






Bütün ağaçların kuru dallarında minik mutlu tomurcuklar belirmiş. Küçük kuşum şekerinde artık ev hapsie son verip bu güzellikleri benimle yaşaması için bahçeye çıkardım. baya hoşuna gitti hem şarkılar söyledi hemde kanatlarını çırparak dans etti.








Ve tabiki prensesimmmmm...
Onuda çok özledim